فروشگاه اینترنتی ایران‌کالا
0 محصولات نمایش سبد خرید

سبد خرید شما خالی است.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

Dolayısıyla, Yargıtayın bir müstakil binada hizmet görmesinde yarar olduğuna inanıyorum. Her zaman ve özellikle son yıllarda kamuoyunun dikkatlerini üzerinde topladı ve özellikle adlî yılın açılış törenlerinde Yargıtay Başkanlarının yaptığı konuşmalar önemle takip edildi. FP GRUBU ADINA OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada tartışmakta olduğumuz bütçe, belki de son yılların en önemli ve dikkat edilmesi gereken bütçesidir. 2000’li yıllara girerken, dünyanın bu denli değiştiği, hızlı bir küreselleşmenin yaşandığı böyle bir döneme rastgelen bu bütçe görüşmeleri, muhakkak ki, son derece büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Çevre Bakanlığındaki personelin durumuna göz attığımızda, personelde, sayı kadar nitelik de önemlidir. Ülkemizde çevre bilinci kavramı 1979 yılında uygulamaya dönüşmüş, Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı kurulmuş ve 1982 Anayasasına çevreyle ilgili bir madde eklenerek güvence altına alınmıştır. Anayasamızın “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olması temin edilmelidir” maddesi, biz milletvekillerine büyük sorumluluklar yüklemektedir. 10 uncu maddede de, şubat 2000’de Romanya, Slovakya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Malta’yla birliğe giriş koşulları ve takip eden anlaşma ayarlamaları hakkında müzakerelere başlamak üzere, hükümetlerarası ikili konferansların toplanmasını kararlaştırmıştır. Dikkat buyurun; 2000’in hemen şubat ayında, mart ayında bunlarla müzakereler başlıyor. Dün müracaat eden demirperde gerisi ülkeler, 36 yıl önce müracaat etmiş, hatta 1959’u dikkate alacak olursanız, kırk yıllık bir geçmişi olan Türkiye, ne zaman bu konularda müzakereye oturacağı ve bu zamanın ne zaman olacağı daha belli değildir. Bugün, yine, Konseyin Genel Sekreterinin bir beyanatı var; çok enteresandır “Türkiye’nin, yirmi yıl içinde müzakerelere oturması mümkün değildir” diyor.

Zaten, bu yüzden, hem CHP’li İmar Bakanı hem de Refah Partisinin İmar ve İskân Bakanı, o dönemde, resen plan tadiline karşı çıkmıştır… Arazinin tümü, 3 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Vakfı tarafından önce doğal SİT alanı ilan edildi; fakat, ondan sonra “üzerinde yeşil doku bulunmayan ve orman bölge müdürlüğünce ağaçlandırılması düşünülmeyen kısım üçüncü derecede SİT alanıdır” denildi; yani, burada, inşaat yapılabilir. Değerli arkadaşlar, oysa, üzerinde yeşil doku bulunmayan ve ağaçlandırılması öngörülmeyen bu çıplak alan, esas itibariyle, yangın önleme şeritleriydi. Bakın, burada, Danıştay 8 inci Daire Başkanlığına sunulan bilirkişi raporu var. Bu rapor, uzun uzun Koç Üniversitesine -dün de size arz etmeye çalıştım- ait binaların, kampus binalarının ve üniversite binasının tümünün yangın söndürme şeritleri genişletilmek suretiyle o alana inşa edildiğini belirtmektedir. Bakın, kurul “ağaçlandırılması düşünülmeyen alan 3 numaralı SİT alanıdır; 3 numaralı koruma alanıdır” diyor; ama, orası, tabiî ki, ağaçlandırılması düşünülmeyen alan; çünkü, orası boş bırakılmış, yangın bir ağaçtan diğerine atlamasın diye. Yani, Koç Ünivermostbet giriş, yangın emniyet şeritlerinin genişletilmesiyle elde edilen alan üzerine oturmaktadır. Daha önce Lütfi arkadaşımızın da belirttiği gibi, fevkalade yangın tehlikesine açık bir durum ortadadır.

Toplumsal alanlarda üç önemli sektörün varlığından söz edilebilir. Bunlardan birincisi, kamu sektörü; ikincisi, özel sektör; üçüncüsü de, dernek ve vakıfların; yani, bir anlamda sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu vatandaş sektörüdür. Vatandaşlar, haklı olarak, devlet dairelerindeki işlerinin bir an önce tamamlanmasını istemekte ve arzulamaktadırlar. Teknolojide meydana gelen gelişmelerle, bilgi çağı hızla ilerlemektedir. Bu gelişmelere uyacak, iletişim, bilgi sistemini kurmak mecburiyetindeyiz. Bunun için, yargı sistemi hızlandırılacak, yasal düzenlemeler gerçekleştirilecektir. Değerli arkadaşlarım, beden eğitimi ve spor hizmetlerinde amacımız, her türlü siyasal ve sosyal baskı ve yönlendirmeden uzak, bilimsel ilke ve yöntemlere dayanan, ulusal karakterli bir politika oluşturmaktır. Bu nedenle, 2000’li yıllara girerken, geleceğe yönelik politikaların tartışılması, kısa ve uzun dönemde yapılacak çalışmaların belirlenebilmesi için, spor alanında hizmet veren kişi ve kuruluş temsilcilerinin katıldığı Spor Şûrası, dokuz yıl aradan sonra, 10 Haziran-2 Temmuz 1999 tarihleri arasında Ankara’da toplandı. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bugün, insan haklarına verilen değer, çevreye gösterilen özen ve özürlülerin korunması için harcanan çabalarla birlikte sanat ve spor, toplumların aynası kabul edilmekte, uygarlığın ve gelişmişliğin bir ölçüsü olarak görülmektedir.

Bugün Anadolu’da, Edirne, Kütahya, Eskişehir ve Afyon gibi illerimizde çiftçilerimizin tarlalarının büyük bir bölümü, ellerinde tapuları olmasına rağmen, Vakıflar Genel Müdürlüğünce tapu kayıtlarına, maalesef, şerh konulmuştur. Dolayısıyla, üreticilerimiz bu mallarını gereği gibi tasarruf edememektedirler. Sayın Bakanımızdan, bu konunun üzerine gitmesini, hassaten ve özellikle istiyoruz. Değerli hizmetleri yanında, Danıştayın en çok eleştri alan yönü, bazıları için birkaç saat içinde yürütmeyi durdurma kararı verebildiği halde, bazı davalarda aynı duyarlılığı göstermemesidir. Esasen, ülkemizde kamu görevlilerinin atanmaları, yükselmeleri ve görevden alınmalarıyla ilgili usul ve esasları, kanunla belirlenmiştir. Ülkemizin ekonomik sıkıntısı sebebiyle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 yılı bütçesi yaklaşık 42 trilyon lira olarak öngörülmüştür. Bu kadar önem taşıyan bir fonksiyonu yerine getiren bu kurumun daha büyük bütçeye sahip olması, hedefimiz olmalıdır.

Yine, Efes Pilsen Basketbol Takımının Koraç Kupasını alışı, voleybol bayanlarda Eczacıbaşı’nın başarılarını unutmamız mümkün değildir. Gümrük birimlerinin sayısı ile, verilen hizmet miktarının doğru orantılı olmadığı görülür. Türk gümrüklerinin sayısal azaltımının yanında, yetişmiş insan gücüyle donanımlı ve etkin gümrük idaresi yapısı, yıllardır hedeflenmiştir. İşlevsiz ve işlemsiz gümrüklerin kapatılmasıyla, devlet, bu yerlerdeki kira giderlerinden kurtulduğu gibi, gizli işsizlik de ortadan kalkacaktır. Kapatılan gümrüklerde yapılması zarurî dışticaret işlemleri de, en yetkin gümrük idaresinde yapılacaktır. Şimdi esas mesele, bu süre zarfında konunun eğitiminin en iyi şekilde yapılması ve personelin eğitimiyle gümrüklerde egemen olan anlayışın değiştirilmesidir. Konuşmama başlamadan önce, Sayın Bıçakçıoğlu’nun konuşmasına bir saptama yapmak istiyorum. Bugün, fındıkta olduğu gibi, pamukta, ayçiçeğinde, üzümde, incirde ve zeytinde de ödemelerde sıkınıtı vardır. Bu ürünler, devlet desteğinde değildir, 1994 yılında devlet desteğinden çıkarılmıştır; dolayısıyla, tarım satış kooperatifleri de çıkarılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, sizlerden, bu müsamaha içerisinde, bu anlayış içerisinde beni dinleme lütfunda bulunmanızı istirham ederek ve bölgemizin insanlarının bu konuya ilişkin düşüncelerini ve duygularını sizinle paylaşmak düşüncesiyle sözlerime başlıyorum. BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakanı dinlerseniz, soru kısmında, tekrar aynı şeyleri sormazsınız. Konu, saat 16.30 civarında, bizim Bakanlığımızda açıklık kazanmıştı. Daha, henüz, Sayın Solana ile Sayın Verhaugen’ın geleceği haberi yoktu; ama, dönem başkanlığının yazılı açıklaması gelmişti. Saat 16.30 gibi 17.00’ye doğru Başbakanlığa gittik ve Sayın Başbakanımıza bütün açıklığıyla anlattık; bu gelişmeyi anlattık, 2004 yılını anlattık, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren maddenin bizim istediğimiz şekilde olduğunu anlattık. Bizim direnmemizle, Kıbrıs konusundaki maddenin peşine bir cümle eklendiğini, bu cümlenin Kıbrıs konusundaki… Nihayet, dönem başkanı olan Hollanda Başbakanından Başbakanımıza yazılmış resmî bir yazı geldi. Bizim Bakanlığımıza geldi, muhtemelen Başbakanlığa da aynı sırada gitti ve o yazıda, bizim daha açıklık kazandırmak istediğimiz hususlara açıklık kazandırıldı. Bunun anlamı -bir arkadaşımızın söylediği gibi “kimseyi bağlayıcı değil” dendi; hayır, söz konusu değil elbette- dönem başkanlarının beyanları ve yazıları, o, hani, Avrupa müktesebatı denilen acquis’in bir parçasıdır, bir parçası olarak bağlayıcıdır Avrupa Birliğini. Kaldı ki, bunun bağlayıcılığı, Finlandiya Başbakanı tarafından, Avrupa Parlamentosundaki konuşmasında bir kez daha teyit edilmiştir.

Şimdi, yine, aynı şeyleri söyleyeceğiz; fakat, bize önerilen bütçeyi de onaylamaktan geri kalmayacağız; tıpkı öncekiler gibi. TEMA Vakfının ikaz ettiği gibi, yakın gelecekte erozyon nedeniyle çöl olma tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkemiz, aslında şimdiden bir insan erozyonuna uğramaktadır. Hepimiz, yaş gruplarında sürekli şampiyon olan minik yüzücülerimizi, futbolda dünya şampiyonu olan Ankara 50. Yıl Lisesini, basketbolda dünya şampiyonu olan Çavuşoğlu Lisesi Erkek Basketbol Takımını ve bayanlarda dünya şampiyonu olan Ankara Cumhuriyet Lisesi Hentbol Takımlarını hatırlarız. Okullar düzeyindeki bu büyük başarılar maalesef (A) takımlar seviyesinde yakalanamamaktadır; bunun da temel nedeni, eğitim ve antrenör eksikliğidir. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler esnasında altı çizilen, rüşvet ve yeni kanunun uygulamasında, bozuk zihniyetli çalışanların, bazı açıkları yakalayarak aynı düzeni devam ettirecekleri endişesi bende de hâkimdir. Danıştay, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle, yargının, yürütmenin eylem ve işlemlerini denetlemesini sağlayacak hassas dengeler üzerine kurulmuş hem ilk hem de üst derece yargı merciidir.

Türkiye, eğer, yıllarca istikrarsızlık içinde olmasaydı, Bağımsız Devletler Topluluğu, Moskova’nın çevresinde değil, bizim etrafımızda toplanırdı. Ankara, bu mahareti göstermeli ve bu hazinelerden istifade etmelidir. Avrupa Birliği üyeliği, herhangi bir şarta bağlı olmadan gerçekleşmesi gereken önemli bir hedefti; ama, Helsinki Başkanlık Sonuç Belgesini soğukkanlılıkla incelediğimizde, düşündürücü bazı hususları görmemek mümkün değildir. Önümüzde, şimdi, çok daha zorlu, çok daha zahmetli günler bizi bekliyor. Bütün bu olumsuzlukları çözümleyecek çabayı şimdiden başlatmak bir zaruret halini almıştır. Türkiye’nin, doğu ile batıyı birleştirmesindeki başarısı, bu coğrafyayı göz önüne alınca daha da önem kazanmaktadır. Öyleyse, Türkiye, bu yönüyle rol oynayacağı, damgasını vuracağı bu yeni çağa, çok iyi hazırlanmalıdır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, millî parklar, av yaban hayatı, tabiat varlıkları gibi diğer kanun ve tüzüklerin adaptasyonunun yapılması, hizmet ikilemlerinin düzeltilmesi, çevrenin gerçek sorumlusunun Çevre Bakanlığı olduğunun bir an önce belirlenmesi, kuruluş ve teşkilat yasasıyla da tescil edilmesi gerekmektedir. Benden önce, Çevre Bakanlığıyla ilgili konuşan sayın milletvekillerimiz, çevre konusunu çok iyi ortaya koydular; kendilerini kutluyorum. Bulunduğu dalda -hiç hakkını yemiyelim- en güzel ve en duygulu sesiyle “ben de isterim” şarkısını söylemek yerine, ülkemiz gerçekleri doğru kavranarak, doğru çözümler için gücümüzün yettiğince çalışmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum. Kendisine en çok sahip çıkarak alkışlayanların kimler olduğunu gördüğünde, hiç farkında olmadan bindiği dalı kesmekte olduğunu, sanırım, kendileri de anlamışlardır. Elbette ki, gönlümüzün istediklerini evrensel ölçülerde, en sınırsız biçimde, akademik platformlarda dile getirerek, bilinç ufuklarımızı genişletmeye, bilimsel mantığı olan hiç kimsenin itirazı olamaz.

  • Bütün bunların neticesinde, bu ulus üstü ve ulus ötesi kuruluşlar, iktisadî, siyasî ve kültürel yönleri bulunan “küreselleşme” adında bir değerler sistemi ortaya çıkarmıştır.
  • Sonradan kontrol yönteminin iyi bir şekilde işleyebilmesi, etkili risk analizi yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkündür.
  • Türkiye nüfusunun yüzde 31’ini oluşturan gençliğe yönelik hizmetler, ilgili tüm kesimlerin katılımıyla, dinamik, özerk, değişmeye ve gelişmeye açık bir yönetim sistemi oluşturularak, daha ileri düzeye çıkarılacaktır; bunun çalışması içindeyiz.

Sayın Başbakanımız ve Bakanımız başta olmak üzere, tüm Dışişleri yetkililerimizin onurlu ve mücadeleci çabaları sayesinde ülkemiz, Ulu Önderimizin salık verdiği gibi, muasır medeniyetler seviyesini zorlar hale gelmiştir. Yeni bir bin yıla sadece haftaların kaldığı şu günlerde, dışarıda kazanmakta olduğumuz itibarı, vitrinimiz olan gümrüklerimizde de savunabilmeliyiz. Gümrük Kanununun yasalaşmasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık. Artık, bu anlayışın karşılığını vererek liyakat sergileme sırası ve yakalanan olumlu yükselişe en iyi şekilde uyum sağlayarak ülke çıkarlarını koruma sırası, gümrük çalışanlarındadır. Sayın Bakanımızın bir basın açıklamasındaki sözü “gümrüklerine hâkim olamayan bir ülkenin, ekonomisine hâkim olamayacağı” şeklindedir. Sayın Bakanımız haklıdır; ama, önce, çalışanlarımıza hâkim olmamız gerekir. İçtüzüğün 91 inci maddesini ilk kez kullanarak, 3,5 saat gibi kısa bir sürede, 248 ana maddeyle 6 geçici maddeden oluşan Gümrük Kanununu Yüce Meclisten geçirdik.

0
دیدگاه‌های نوشته

*
*